|
|
 |
TAKLİTÇİ KUŞ: PAPAĞAN
Papağanlar dünyanın sıcak bölgelerinde kalabalık bir arkadaş grubuyla yaşayan çok renkli sosyal kuşlardır. Yiyeceklerini arkadaşlarıyla paylaşma cömertliği göstermeleri son derece ilginçtir. Tropikal ormanlarda, papağan sürüleri ağaçların üstünde çığlıklar atarak uçuşurlar. Başka bir sürünün verdiği yanıtlardan, meyve dolu ağaçların yerlerini öğrenirler.
Papağanlar yiyeceklerini ayaklarıyla tutup sanki sandviç yiyormuş gibi ısırırlar. Evcil papağanların en sevdiği yiyeceklerden biri, bizim de severek yediğimiz çekirdektir. Yuvarlak dillerinin yardımıyla, yenmesi biraz zahmet isteyen çekirdeğin kabuğunu kolayca ikiye ayırıp içini yerler.
Yılda 2 ile 8 arasında yumurta yaparlar. Kuluçka döneminde (yani yavrular daha yumurtada iken) erkek ve dişi papağanlar sırayla yumurtanın üstüne otururlar. Tüysüz olarak yumurtadan çıkan yavrular, anne ve babasının ağızlarında onlar için hazırladıkları sindirilmiş yiyeceklerle beslenirler.
Papağanların en büyük özelliği sesleri taklit etmeleridir. Çok sık duydukları kelimeleri aynen söyleyebilirler. Ama söylediklerini kendileri anlamazlar, yalnızca duydukları sesin aynısını çıkarırlar. Hatta zil ve telefon sesini bile taklit ederler. O yüzden evde papağan besliyorsanız sık sık kapının ve telefonun çaldığını sanabilirsiniz.
Bu parlak renkli ve konuşkan hayvanlar yeryüzünde yaratılmamış olsaydı, biz böyle bir canlının varlığını hayal bile edemezdik. Yani 'papağan diye rengarenk bir kuş olsaydı ve insanların konuşmalarını taklit edebilseydi" diye düşünemezdik bile. Allah'ın bize öğretmediği ya da göstermediği hiçbir şeyi kendi başımıza tasarlayamayız, hayal bile edemeyiz. Yaratma, örneksiz ve benzersiz var etme sıfatları yalnızca yüce Rabbimize aittir. Bu gerçeği Allah Kuran'da şöyle bildirmiştir:
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret' verendir... (Haşr Suresi, 24)
Allah bizim için böyle çeşit çeşit güzellikler yaratır. Her an her yerde sürekli bize mucizelerini gösterir. Tüm bunların karşısında Allah'ın bizden istediği ise bu mükemmel yaratmasındaki sonsuz güzellikleri görüp O'na şükretmemiz, yani O'na teşekkür etmemiz ve O'nu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamızdır.
Siz de bundan sonra bu gibi güzellikler gördüğünüzde Allah'a şükredin ve başkalarına da şükretmeleri için anlatın.
SÜSLÜ TAVUS KUŞU (HAYVANLAR ALEMİNİN EN SÜSLÜSÜ)
Eğer hayvanat bahçesine gitmişseniz, sizlere süslü kanatlarını açarak şov yapan, mükemmel görünümlü bir tavus kuşu mutlaka görmüşsünüzdür. Tavus kuşlarının en önemli özellikleri, hayal bile edilemeyecek güzellikte renklerle bezenmiş bir kuyruğa sahip olmalarıdır. Ancak burada tarif edilen kuyruğun sahibi sadece erkek tavus kuşudur.
Başı ve boynu mavi olan tavus kuşunun, kuyruğundaki "telek" adlı tüyleri yaldızlı yeşil renkli olup uçlarında da bu mükemmel sanatı tamamlayan yuvarlak benekli bir bölüm bulunmaktadır.
Ancak, bu muhteşem görüntüyü her zaman göremezsiniz. Görebilmek için tavus kuşlarının çiftleşme zamanını beklemeniz gerekir. Erkek tavus kuşu kuyruğunu yalnızca çiftleşme gösterisi sırasında, dişinin dikkatini çekmek için yelpaze biçiminde açar.
Burada düşünmemiz gereken şudur: Kendini göremeyen tavus kuşu kuyruğunu açınca bu kadar güzel ve çekici göründüğünden nasıl emin olabilir? Bunun biri tarafından öğretilmesi gerekli değil midir? Şüphesiz ki böylesine bir güzelliği yaratan Rabbimiz ona kuyruğunu en güzel şekilde kullanmasını da ilham etmiştir.
Peki ya böylesine kusursuz bir görüntü, tavus kuşunun kendi çabasıyla oluşabilir mi? Ya da bu hayranlık uyandıran renk uyumu tesadüfen meydana gelebilir mi? Elbette inanmazsınız!. O halde tavus kuşunun hiçbir tablo ile kıyaslanamayacak kadar mükemmel kuyruğu da kendiliğinden meydana gelmemiştir. Bu renk uyumunu ve estetiği görüp de hayran olmayan insan yoktur. Çünkü bu kusursuzluğu yaratan benzersiz bir yaratma gücüne sahip olan Allah'tır.
ZARİF KUĞULAR
Masmavi suların üzerinde zarif ve uzun boyunları, iri gövdeleri ile bembeyaz kuğular gururlu bir biçimde yavaş yavaş süzülürler. Görünüşteki bu asillik herkesin onlara hayranlık duymasını sağlar. Böylesine güzel ve estetik yaratıldıklarından, süs kuşu olarak bilinirler.
Çirkin ördek yavrusu masalını uymuşsunuzdur. Bu masalda anlatıldığı gibi kuğu yavruları yumurtadan çıktıklarında çok çirkindirler. Kahverengi ya da krem rengindedirler. Kısa boyunlu ve sık tüylerle kaplı olarak yumurtadan çıkan yavrular birkaç saat içinde koşabilecek ve yüzebilecek duruma gelirler. Anne ve babaları yavrularına birkaç ay boyunca özenle bakarlar. Sonunda çirkin yavru muhteşem bir kuğuya dönüşür. Bu yavruların bu kadar kısa sürede yüzebilmeleri ve değişerek çok güzel bir görünüm kazanmaları ancak Rabbimizin yaratma sanatındaki mükemmellik sayesinde olur. Bir ayette bildirildiği gibi Allah, "yarattığı herşeyi en güzel yapan"dır. (Secde Suresi, 7)
Kuğuların ‘trumpeter' adı verilen bir türü, gelişmekte olan yumurtalarının sıcak kalmalarını sağlamak için, yumurtaların üzerine otururlar. Sadece zaman zaman ayağa kalkarak yumurtaları çevirirler. Böylece ısının her yere eşit dağılmasını sağlamış olurlar. Kuşkusuz ki yumurtalarının nasıl bir bakıma ihtiyaçları olacağını kuğulara ilham eden Allah'tır.
Kuğular, Allah'ın onlara verdiği kabiliyet sayesinde hem su üstünde hem de havada en hızlı ilerleyen su kuşlarıdır. Suda karadan daha rahat yaşayan kuğular perdeli ayakları sayesinde çok hızlı yüzerler.
Havalar soğuduğunda uçarak göç eden kuğular çok yüksekten ve çapraz bir hat şeklinde dizilerek uçarlar. Bu sırada karşılaştıkları güçlü rüzgar akımını delmek için "V" biçiminde yol alırlar. Bu akıllıca formül çok daha hızlı uçmalarını ve yolculuk süresince yorulmadan ilerlemelerini sağlar. Tabii ki, ileri bir fizik bilgisi gerektiren bu formülü kuğuların kendilerinin keşfetmesine imkan yoktur. Herşeyi bilen Allah, onlara bu şekilde uçmalarını ilham ettiği için böyle uçarlar.
Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah')tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, herşeyi hakkıyla görendir. (Mülk Suresi, 19)
Kuğular bataklıkların, derelerin, gölcüklerin dibinde buldukları bitkilerle beslenirler. Uzun boyunları yiyeceğe ulaşmalarını kolaylaştırır. Ördekler gibi suya dalabilirler ve kısa dalışlarında hiçbir güçlükle karşılaşmazlar. Kuğuların bitkileri koparmasının yararlı bir yönü de vardır: Bazı bitkiler toprak kabartıldıkça büyürler ve olgunlaşırlar. İşte kuğu yiyecek bulmak için dibi karıştırdıkça bitki örtüsünün gürleşmesini sağlar. Böylece kendilerinden sonra yaşayacak hayvanlar için bol bol bitki yetişmesine sebep olurlar. Rabbimiz böylece kuğuları sebep kılarak bitki örtüsünün gelişmesini sağlar.
MASKELİ PANDALAR
 Dev bir oyuncağa benzeyen bu hayvanları hepiniz görmüşsünüzdür. Bu sevimli hayvanların yalnızca bambu yediğini biliyor muydunuz? Örneğin, yetişkin bir panda günde 15 kilo bambu yer. Bu da senede 6 ton bambu yapar. Bu yüzden günün her saati yemek yerler. Ne kadar oburlar değil mi?
Pandaların çok ilginç bir özelliği vardır. Şimdi kendi elinize bakın. 5 parmağınız var. Ama pandaların fazladan bir tane parmağı daha var. Her işi kolaylaştıran Rabbimiz, pandalara altı parmak vererek yiyeceklerini sıkıca kavramalarını ve kolayca yemelerini sağlamıştır.
Pandalar her zaman soğuk ve ıslak ortamlarda yaşarlar. Bu yüzden yavrularını mağara gibi yerlerde doğururlar. Pandaların, minik ve sevimli bir oyuncağa benzeyen yavruları doğduklarında kör ve dişsizdir. Genellikle eylül ayında doğan yavruların boyları 10 cm'dir ve bu bebek pandalar 142 gram ağırlığındadır. Çok çabuk gelişip büyüyen pandalar, doğduklarında annelerinden 800 kat daha küçüktürler. Daha dokuz aylıkken 27 kilo olurlar. Oysa doğduktan sonra bizim 27 kilo olmamız için en az 6 yıl geçmesi gerekir.
Pandanın diğer bir özelliği de saldırgan olmamasıdır. Tek yaptığı patileriyle ağaçları tırmalamaktır. Bunu da tırnaklarını temizlemek ve törpülemek için yapar. Kaçmak için o kocaman cüssesiyle ağaçlara tırmanır. Panda çok sakin bir hayvandır, uyurken kendisine insanların yaklaştığını fark etse bile rahatını bozmadan uyumaya devam eder. Yani bir gün bir pandayla karşılaşırsanız, bu sevimli hayvanı hiç çekinmeden rahatlıkla sevebilirsiniz.
|
BAL DÜŞKÜNÜ AYILAR
Kalın postları ve bal yemeleriyle ünlü olan ayıların, görme ve işitme duyuları çok zayıftır. Peki o halde çok sevdikleri balı nasıl bulabiliyorlar biliyor musunuz? Tabii ki tüm ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayan Rabbimizin ayılara verdiği uzun burun sayesinde. Bu burun onların çok iyi koku almalarını sağlar. Böylece, ayılar yiyeceklerini kolayca bulurlar.
Biliyorsunuz, ayılar çok hantal görünüşlü hayvanlardır. Ama, bu görüntü sizi yanıltmasın, ayılar aslında çok hızlı hayvanlardır. Hatta, saatte 48 km hızla koşabilirler. Tabii, ayıların hızlı olmalarının yanı sıra çok kuvvetli olduklarını da belirtmek gerekir. Ayıların bazı türleri, 2-3 metrelik cüsseleriyle ağaç tepelerine tırmanarak vakitlerini orada geçirirler. Genellikle bitkilerle beslenen ayılar, yemek bulmak için 30 metre yüksekliğe bile tırmanabilirler.
Bal ararken arı kovanı bulduklarında pençeleriyle bir iki keskin vuruş yapıp tüm arıları kaçırırlar. Sonra kovandaki balı afiyetle yerler. Sakın siz böyle bir şey yapmayın! Çünkü, arılar her tarafınızı sokar ve hastalanmanıza sebep olur. Fakat Rabbimizin ayılara verdiği kalın kürk, onları arıların iğnelerinden korur. Böylece hiçbir tehlikeye girmeden bala kolayca ulaşabilirler.
Sonbaharda kış uykusuna yatan ayılar ilkbahara kadar kuru dal ve otlarla döşenmiş, güvenli barınaklarından hiç çıkmazlar. Kış uykusuna yatmadan önce de bol bol yemek yerler. Derilerinin altındaki yağ tabakasını artırmak için bol miktarda kayın kozalağı ve kestane tüketirler. Vücutlarında yağ depolamak zorundadırlar. Çünkü ilkbaharda barınaklarından çıktıklarında kilolarından çoğunu kaybetmiş olurlar. Eğer bir insan bu kadar kilo kaybedecek olsa hemen ölür. Oysa ayılar vücut ağırlıklarının çoğunu kaybetseler de yaşamlarını sürdürürler.
Doğum da ayıları mağara yaşantısına döndüren bir başka etkendir. Genellikle üç yavru doğuran ayılar bahara kadar onları sütle beslerler. Bu süre içinde de barınaklarından hiç çıkmazlar. Yavrular kör, dişsiz ve tüysüz doğarlar. Yavrular mağaradan çıktıklarında anne, yavrularını korumak zorundadır. Yoksa avcılar ya da erkek ayılar tarafından öldürülebilirler.
Sonsuz şefkatli ve merhametli olan Rabbimiz, bütün canlıların ihtiyaçlarını karşılayan, onları koruyup kollayandır. Bu yüzden sevimli ayı yavrularının da yaşamlarını sürdürmeleri ve zarar görmemeleri için gereken bütün imkanları onlara sağlamıştır. Onları güçlü annelerinin yanında dışarıdan gelecek tehlikelere karşı koruma altına almıştır.
DEV KARDAN ADAMLAR:KUTUP AYILARI
Hayvanların en iri yapılılarından biri olan kutup ayısını gördüğünüzde, onu kocaman bir kardan adama benzetebilirsiniz. Bu kardan adamın erkeklerinin ağırlığı 800 kiloyu, boyları da 2.5 metreyi bulur. Bu kilo ortalama 10 insanın toplam kilosuna eşittir.
Kutup ayısının vücudu bütün özellikleriyle yaşadığı ortama göre tasarlanmıştır. Dondurucu soğuklara, buzullara ve kar fırtınalarına rağmen, Allah'ın yarattığı bir mucize olarak, kutup ayılarının derilerinin altında bulunan kalın bir yağ tabakası onları soğuktan korur. Kürkleri kalın, sık, uzun ve kabarıktır. Bu özelliklere sahip olan kutup ayısının neden Afrika'da çölde yaşamadığını hiç düşündünüz mü? Elbette ki sorunun cevabı, Allah'ın onu yaşayacağı iklimin özelliklerine göre yaratmış olmasıdır. Bir düşünün! Çölde yaşasaydı çöl sıcağında kavrulup ölürdü.
Kutup ayılarıyla ilgili bir başka konu da onların diğer ayılardan farklı olarak kış uykusuna düşkün olmamalarıdır. Yalnızca dişi olanları, özellikle de hamile olanları uzun dönemler boyunca kış uykusuna yatarlar. Yeni doğan yavrular için ihtiyaç duyacakları besinler de hazırdır. Çünkü Allah'ın "Rezzak" (rızk veren) sıfatı vardır. Kutup ayısının sütü çok yüksek oranda yağ içerir. Bu yağlı süt yavruların en çok ihtiyacı olan besindir. Böylece yavrular çok çabuk büyüyüp, baharda inlerinden çıkmaya hazır hale gelirler.
Peki, size bir soru daha: Kutup ayılarının çok iyi bir yüzücü ve dalgıç olduklarını biliyor muydunuz? Evet, yanlış duymadınız, kutup ayıları bu iki işi de çok iyi yaparlar. Yüzerken ön ayaklarını kullanırlar. Bu ayakları bir kürek gibi kullanabilmeleri, Allah'ın onlar için yarattığı bir kolaylıktır. Diğer bir kolaylık ise suyun içindeyken burun deliklerini kapatabilmeleri ve gözlerini açık tutabilmeleridir. Dahası, parmak aralarının ördek ayağı gibi perdeli olması yüzmelerine yardımcı olur.
Kuzey Kutbu, Kuzey Kanada, Kuzey Sibirya ve Antartika gibi dünyanın en soğuk bölgelerinde yaşayan bu hayvanların ayaklarının üşüme problemi yoktur. Ayağınızı veya elinizi bir buzun üzerinde birkaç dakika bekletirseniz, bir süre sonra soğuğa dayanamayıp çekmek zorunda kalırsınız. Oysa kutup ayıları bu soğuğu fark etmezler bile. Çünkü ayakları kalın kürkle kaplı olarak, yani soğuktan etkilenmeyecek şekilde yaratılmıştır. Eğer insan derisi gibi bir deriyle kaplı olsalardı, asla o ortamda yaşayamazlardı. Ayrıca, kutup ayılarının derilerinin altındaki 10 cm'lik yağ tabakası ısı yalıtımı sağlar. Böylece buzlu sularda saatte 10-11 km. hızla, 2000 km. uzağa kadar yüzerek gidebilirler.
Peki kutup ayılarının renginin neden beyaz ya da sarımsı bir tonda olduğunu biliyor musunuz? Kutup ayısının beyaz rengi, yaşadıkları soğuk buzlu ortamda korunmalarını sağlar. Kutup ayısının o yüzlerce kilometrelik bembeyaz buzullar içinde saklanma imkanını artırır. Eğer rengi bir karga kadar siyah ya da tropikal ormanlarda yaşayan papağanlar gibi rengarenk olsaydı o zaman saklanabilmesinin ne kadar güç olacağını herhalde tahmin edersiniz.
Kutup ayılarının koku alma duyuları öylesine keskindir ki 1.5 m. kalınlığındaki kar tabakasının altında saklanan bir fok balığının kokusunu bile rahatça algılayabilirler. Kutup ayılarının yaz-kış kullandığı taktikler de vardır. Şimdi, bu ayının bembeyaz tüyleriyle kardan adama benzer halini gözünüzün önüne getirin. Sizce bembeyaz karların içine uzanmış olsa fark edilir mi? Evet, fark edilir. Tabii siz bu soruya sadece tüylerini düşünerek cevap verdiyseniz, "hayır fark edilmez" demiş olabilirsiniz. Ancak, kutup ayılarının siyah renkli burnunu unutmayın. Bu burun, ayının karlar içinde tamamen kamufle olmasını engeller. Ama, o ne yapar biliyor musunuz? Son derece akıllı bir hareket yapar. Beyaz renkli ön patileriyle burnunu kapatır. Böylece renk farkını ortadan kaldırır. Karlar içinde tamamen gizlenmiş bir şekilde avının kendisine yaklaşmasını bekler.
Burada hepinizin dikkat etmesi gereken çok önemli bir nokta var. Şöyle ki, kutup ayısının avlanmak için taktik kullanması, onun üstün bir zekaya sahip olmasını gerektirir. Bir düşünün, ayı kendisinin beyaz renkte olduğunun ve etrafın da aynı renkte buzullarla kaplı olduğu için kendini kamufle edebileceğinin, yani gizleyebileceğinin farkındadır. Dahası kutup ayısı kamufle olmasına tek engel olan siyah renkteki burnunu kapatması gerektiğini akıl eder. Tabii, sizin de tahmin edeceğiniz gibi, kutup ayısının birkaç kere avdan eli boş döndükten sonra, oturup ne yapması gerektiğini düşünürken burnunu kapaması gerektiğini akıl etmesi mümkün değildir! Ayılar yalnızca Allah'ın kendilerine "vahyettiği" (bildirdiği) gibi hareket etmektedir. Onları, Allah bu şekilde avlanmaya programlamıştır. Çünkü, onlar da diğer canlılar gibi Allah'ın koruması altındadırlar.
GÖKLERİN HAKİMLERİ: KUŞLAR
Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır. (Nahl Suresi,79)
Herhalde hepiniz aklınızdan kuş gibi uçmayı geçirmişsinizdir. Kuşlara bakarak uçmanın kolay olduğunu sanabilirsiniz, ama uçmak hiç de kolay bir iş değil! Belki kuşlara göre kolay ama insanlara göre çok zordur...
Kuşlar ilk havalandıklarında çok enerji harcamak zorundadırlar, çünkü bütün vücut ağırlıklarını incecik kanatlarıyla kaldırmaları gerekir. Ama bir kere uçmaya başladıklarında dinlenebilmeleri için Allah onlara kolaylıklar sağlamıştır. Havada rüzgara kendilerini bırakarak uzun süre uçabilen kuşlar bu şekilde az enerji harcadıklarından kolay kolay yorulmazlar. Rüzgarın etkisi geçince ise tekrar kanat çırpmaya başlarlar. Bu özellikleri sayesinde kuşlar çok uzaklara göç edebilirler. Allah'ın yarattığı bu kolaylık sayesinde kuşlar uzun mesafeleri uçabilirler.
Kuşların içinde 1000 km.'den 40.000 km.'ye kadar yolculuk yapan türler vardır. Dünyanın çevresinin 40.000 kilometre olduğunu düşünürseniz, kuşların uçabilecekleri mesafenin uzunluğunu daha iyi anlarsınız. Denizleri geçerken hiçbir şekilde durma ve dinlenme imkanları yoktur. Bu uzun yolculuklarında kuşların yönlerini nasıl buldukları da hala anlaşılamamıştır. Her sene kuşlar hiç şaşırmadan istedikleri yere göç edebilmektedirler. Bu ister yavru bir kuş olsun, isterse yaşlı bir kuş olsun değişmez.
Merak edilen diğer bir konu da kuşların bedenlerine oranla çok ince ve küçük olan bacaklarının nasıl olup da tüm ağırlıklarını taşıyabildiğidir. Düşünsenize, incecik bir bacağın içinde pek çok kas, damar ve sinir var! Ama yine de son derece incecik… Eğer kuşların bacakları daha kalın ve hantal olsaydı uçmaları oldukça zorlaşırdı.
Hemen hemen bütün kuşlar uyurken tek ayakları üzerinde dururlar. Vücut ağırlıklarını bu bacağın üzerine verdiklerinden dengelerini kaybetmezler. Çünkü Allah kuşları böyle muhteşem bir dengeyi sağlayacak özellikte yaratmıştır.
Kuşların en iyi duyu organlarından biri gözleridir. Allah kuşlara, uçma yeteneğinin yanı sıra üstün bir görme kabiliyeti de vermiştir. Çünkü, başlı başına bir mucize olan uçma, üstün bir görme yeteneği ile desteklenmediği sürece son derece tehlikeli olacaktır. Kuşlar uzaktaki nesneleri insanlardan çok daha net görme gücüne ve daha geniş bir görme açısına sahiptirler. Böylece tehlikeleri önceden fark ederek uçuşlarının yönünü ve hızını ayarlarlar.
Kuşların gözleri göz yuvalarına sabit oturmuştur. İnsanlar gibi gözlerini hareket ettiremezler. Ama kuşlar başlarını ve boyunlarını hızla çevirerek görüş alanlarını büyütürler.
Ayrıca, baykuş gibi gece kuşlarının çok büyük gözleri vardır. Gözlerindeki bazı özel hücreler loş ışığa karşı duyarlıdır. Örneğin, paçalı baykuşun görüş keskinliğ insana oranla 100 kat daha iyidir. Bu özelliği sayesinde baykuş, geceleri çok iyi görüp avlanabilmektedir.
Su kuşlarının gözleri ise suyun içinde çok net görebilecek bir şekilde yaratılmıştır. Biz suyun altında 45 saniye bile gözümüzü açıp bakamazken, su kuşları kafalarını suya daldırıp çıkararak sudaki böcek ve yumuşakçaları kolayca yakalarlar. Karınlarını doyurmak için tek yolları bu olduğundan, avlanacakları suyun içini net görmeleri gerekir. Bu nedenle, Allah bu kuşların gözlerinde su altında görmeye uygun bir yapı yaratmıştır. Bu sayede kuşlar suyun altını bizim gibi bulanık değil, berrak görür ve hemen avlarına doğru yüzerler.
Duymak da kuşlar için çok önemlidir. Bazı kuşlarda çok alçak sesleri çok rahat duymalarını sağlayan kulak zarları vardır. Suyun altında ve karanlıkta iyi görebilmek, çok alçak sesleri duyabilmek insanda olmayan özelliklerdir. Zaten bizim bunlara çok fazla ihtiyacımız yoktur. Çünkü bu özelliklere sahip olmadan da yaşamımızı rahatlıkla sürdürebiliyoruz. Ama kuşların bu özelliklerden yoksun olarak beslenmeleri, yavrularını doyurmaları, hayatlarını ve nesillerini devam ettirmeleri mümkün değildir.
Baykuşların kulakları sese karşı çok hassastır. Duyma oranları insanlardan daha fazladır. Baykuşların yüzünün iki yanında saç benzeri tüyler vardır ve bunlar ses dalgalarını toplayıp kulağın içine gönderirler. Bu tüyler ayrıca bir kulağı diğer kulaktan ayırır, böylece sağ taraftan gelen ses, büyük ölçüde sağ kulak tarafından duyulur. Bunun yanında kulaklar, kafada simetrik olarak yer almazlar. Biri diğerinden daha yüksektedir. Böylece baykuş sesleri çok yönlü olarak dinler ve ses çıkaran canlıyı görmese dahi onun nerede olduğunu, sesin kaynağına göre tam doğru olarak tespit eder. Bu av bulmanın çok zorlaştığı karlı havalarda önemli bir avantajdır.
Bazı kuşlar düşmanlarını yanıltmak için seslerini çeşitli şekillerde kullanırlar. Örneğin ağaç deliklerinde yuva yapan birçok kuş rahatsız edildiğinde bir yılan gibi tıslar. Yuvaya saldıran yırtıcı hayvanlar da, delikte muhtemelen bir yılan olduğunu düşünerek bu deliği kurcalamazlar. 
Ayrıca Rabbimiz bazı kuşların suya girdiklerinde hızlı yüzmelerini sağlamak için onların ayak parmaklarının arasını perdeli yaratmıştır. Tıpkı bir palet gibi. Yüzerken ayağınıza palet takarsanız hızınızın ne kadar arttığını fark edebilirsiniz. İşte bazı kuşlar doğuştan bu paletlere sahiptir.
Bazı kuşlar da yavrularını düşmanlarından korumak için sahte yuvalar kurarlar. Özellikle, Afrika ve Hindistan'da kuş yumurtasıyla beslenen hayvanlar çoğunluktadır. Bu yüzden Afrika çalıkuşları çok sayıda sahte yuva kurarak aralarına gizledikleri gerçek yuvalarındaki yumurtalarını korurlar. Tropik bölgelerdeki ağaçlarda yaşayan yılanlar çok zehirlidir. Bu nedenle aynı bölgede yaşayan Çulhakuşu kolonilerinin yuvalarının girişleri gizli ve karmaşıktır. Ayrıca bu kuşlar başka bir önlem olarak da yuvalarını hem dalları dikenli Akasya ağaçlarına kurarlar hem de çok sayıda boş yani sahte yuva yaparlar. 
Her gün önümüzden uçup giden kuşların gagalarına hiç dikkat ettiniz mi? Türlerine göre farklı farklı olan bu gagalar çok önemli görevler görecek şekilde yaratılmıştır. Kuşların gagaları, yaşadıkları ortamda beslenmelerine en uygun olacak biçimlerdedir. Örneğin balıkla beslenen kuşların gagaları genelde balıkları kolay avlayabilmeleri için uzun ve kepçe şeklindedir. Bitkiyle beslenenlerin gagaları ise beslendikleri bitki çeşidine göre o bitkilere en rahat ulaşabilecekleri biçimdedir. Rabbimiz olan Allah, yeryüzünde yaşayan tüm canlılara ihtiyaç duydukları özellikleri eksiksiz ve kusursuz olarak vermiştir.
UZUN BACAKLI LEYLEKLER
Baharın ılık günlerinde, uçurtma uçururken gökyüzünde gördüğümüz binlerce beyaz büyük kuş leyleklerden başkası değildir. Leylekler, 1-1,5 m. boylarında, büyük bembeyaz kanatları, uzun siyah kuyrukları olan iri, göçmen kuşlardır. Gagalarının ve uzun bacaklarının kırmızı olması leyleklere doğal olarak sevimli bir hava kazandırır.
Leylekler her yıl kalabalık sürüler halinde göç ederler. Bunun sebebi soğuk bölgelerde yaşayamamalarıdır. Göç eden leylekler bize yazın sıcak günlerinin müjdesini verirler. Leylekler, yaz mevsiminde Avrupa'dan Kuzey Afrika'ya, Türkiye'den Japonya'ya kadar uzanan ılıman alanda yaşamlarını sürdürürler. Havalar soğumaya başlamadan Güney Yarımküre'ye, tropikal Afrika'ya ve Hindistan'a göç ederler.
Leyleklerin, Güney Yarımküre'nin o tarihlerde ısınmaya başladığını nereden bildikleri ise şaşırtıcıdır, hatta bu bir mucizedir. Ancak, daha şaşırtıcı olan aradan bir yıl geçip tekrar bahar geldiğinde leyleklerin binlerce kilometre yolu geri dönüp eski yuvalarını bulmalarıdır.
Evet! Yanlış okumadınız...
Leylekler bir yıl önce yaptıkları yuvalarını bulup tekrar oraya yerleşirler. Peki, nasıl olur da, bu kadar uzun bir zaman sonra, o kadar uzak mesafeleri katedip gelirler ve sanki ellerinde bir pusula varmış gibi, eski yuvalarını hiç şaşırmadan, hemen bulabilirler? Tabii ki bu denli güçlü bir hafıza ve böyle muhteşem bir yön bulma duygusunu leyleklere herşeyin yaratıcısı, Rabbimiz olan Allah ilham etmektedir.
Bir de bu sopa bacaklı leylekler deniz aşırı yolculuklara çıkmazlar. Bunun nedeni yorulduklarında dinlenecekleri bir kara parçası bulamamaktan endişe etmeleridir. Bu yüzden İstanbul Boğazı, Cebelitarık ve Süveyş Kanalı gibi karaya yakın denizler üzerinden seyahat etmeyi tercih ederler.
İnsanlardan kaçmayan leylekler yuvalarını binaların, ağaçların, odun yığınlarının ve bacaların tepelerine yaparlar. Genellikle tüm leylek sürüleri beraber göç ederler. Avrupa'ya ulaşınca belli bir süre burada kalırlar. Bir süre sonra, çoğunlukla da Nisan'ın ilk haftasında, erkek leylek dallardan güzel bir yuva yapar. Az önce de söylediğimiz gibi her yıl aynı yeri seçer. Yuvayı titizlikle korur ve yalnızca yiyecek aramak için, kısa sürelerle yuvadan ayrılır. Leyleklerin bazı türleri de bataklıklarda, ağaç tepelerinde yuva kurar ve topluluklar halinde yaşarlar. Aynı selvi ağacında, 12 büyük leylek yuvasına rastlayabilirsiniz. Kuşların topluluklar halinde yaşamasına Kuran'da da dikkat çekilmiştir:
Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rabblerine toplanacaklardır. (Enam Suresi, 38)
Peki, leyleklerin birbirleriyle nasıl anlaştıklarını biliyor musunuz?
Leylekler değişik sesler çıkartarak değil de, gagalarını tıkırdatarak birbirleriyle anlaşırlar. Bize sanki birbirinin aynısıymış gibi gelen ‘tık tık'' sesleriyle birçok şeyi anlatabilirler.
Size bir soru daha, leyleklerin dans ettiklerini biliyor musunuz?
Evet, soruyu doğru anladınız. Erkek leylek ve eşi bir araya gelince gagalarını tıkırdatıp, kanat çırparak dans ederler. Bu dansın en büyük özelliği erkek leyleğin, dişinin dikkatini çekmeye çalışmasıdır. Leyleklerin hemen hemen bir insan boyunda olduğunu düşünürseniz danslarının ne kadar ilgi çekici olduğunu gözlerinizin önünde canlandırabilirsiniz.
Tabii, leyleklerin hepsi aynı boyda olmaz. En küçük leylek türü, Asya ve Afrika'da yaşayan açık gagalı leyleklerdir. Gagasını kapattığı zaman gaganın yalnızca başı ve sonu kapanır, ortası açık kalır. Bu gaga leyleğin salyangoz ve midye kabuklarını daha kolay yiyebilmesini sağlar.
Allah'ın hayvanları bu kadar çeşitli, güzel ve sevimli yaratması, bizim imanımızın artmasına, her baktığımız şeyde Allah'ın yüceliğini ve mükemmel yaratışını görebilmemize, ayetlerini anlayıp tanıyabilmemize yardımcı olur.
PEMBE KUŞ: FLAMİNGOLAR
Hiç televizyonda pembe, uzun boyunlu ve uzun bacaklı bir kuş gördünüz mü? İşte, bu kuşa "flamingo" denir. Flamingolar, yumurtalarını çamurlu ve sığ olan göllere bırakırlar. İlginç olan ise dişinin yumurtasını, çabuk kuruyan çamurdan yaptığı yuvaya bırakmasıdır.
Kendinizi bu kuşun yerine koyun! Böyle bir yuva yapmak istediğinizi düşünün. Bir kere, önce hangi çamur daha iyi kurur bunu keşfetmeniz, sonra da yavrunun yumurtadan nerede daha rahat çıkacağını deneyip bulmanız gerekir. "Güneş altına bırakmak mı iyidir, yoksa gölge daha mı iyi olur?" gibi bir sürü soruya cevap bulmanız şarttır. Oysa her flamingo bunu nasıl yapacağını bilir. Ayrıca bir ay boyunca uzun bacaklarına rağmen hiç rahatsız olmadan kuluçkaya yatıp, yavrusunun yumurtadan çıkmasını bekler.
Siz olsanız o dev gibi cüssenize rağmen yumurtanın üstüne oturmaya cesaret eder misiniz? Oturduğunuz takdirde yumurtanın kırılıp kırılmayacağını hesaplayabilir misiniz? Elbette bunu hesaplamanız çok zor olacaktır. İşte flamingo bunların hepsini hiç planlamadan, denemeden doğal olarak yapar. Çünkü Rabbimiz ona ne yapması gerektiğini öğretmiştir.
Gösterişli renkleriyle ve uzun boyunlarıyla dikkat çeken flamingolar aynı zamanda iyi birer yüzücüdürler. Flamingoların perde ayakları yüzmelerini kolaylaştırır. Bu perde ayakların yassı ve geniş bir yapıda olması flamingoların yumuşak çamur üzerinde bile batmadan kolaylıkla yürüyebilmelerini sağlar. Ayrıca parmakları arasında bulunan ağlar, flamingonun suyu itebilmesi için geniş bir yüzey alanı sağlamaktadır. Görüldüğü gibi Allah flamingoları uçabilmeleri için gerekli olan her detayla birlikte yaratmıştır.
|
|
 |
|
|
|
|
Eger birgün gelir beni unutursan,bilki silahim artik belimde degil elimde,ama ici bos,cünkü kursunu beynimde....!!!
|
|
Gelecekse beklenen beklemek güzeldir….Özleyecekse özlenen özlemek güzeldir….Sevecekse sevilen:İŞTE O HERŞEYE BEDELDİR…… |
|
aLıRıZ eMaNeTi BoZaRıZ aDaLeTi maHaLLemiZDen GeÇiLmeZ eLimiZDen Su iÇiLmeZ ŞiFa ÇoCuĞuYuZ BiZ BiZe RaJon KeSiLmeZ !!!
|
|
Kaldırımları üzerimize Yorgan Gibi Çektik.. Bize bir adım gelene biz On adım Gittik.. Oksijenimiz Sigara Mineralimiz yavan ekmek.. Kolay mı Bu dünyada Serseri Damgası yemek.. Kolay mı be Güzelim sevilmeden sevmeK |
|
|
 |
|
|
|
|